5 Aralık 2013 Perşembe

Baktıkları Yerde Kuyular Açılır

Kimse bir gün sokak kedisi veya Afrika’daki aç çocuk olma ihtimalinden korkmaz. Ama herkesin derin bir korkusu vardır; Hastalanmak, sakatlanmak...
Black-Hole-In-Guatemala2Yani normaller öbeğinden ayrılmaktan korkar herkes!
Günlük hayatta neredeyse her ayrıntı, bu öbeğin standartlarına göre inşa edilir, planlanır, gelişir ve hayal edilir.
Hayvan hakları için, hayvanlar toplanıp yürüyüş yapamaz. Önlerde genellikle kokoşlar olmak üzere, halk içinden birçok duyarlı kesim tepkilerini coşkuyla gösterirler. Beton yığınlarının ve egzos borularının arasında, onlar için sağlıklı yaşam koşullarının oluşması, devam edebilmesi için elbette çok önemlidir bu.
Afrika’lıların da ta oralardan yanımıza gelip seslerini duyurmalarına imkân yoktur. Yine birileri bu derdi sahiplenip, aramızdaki diğerlerine seslenerek, onlar için destek isterler.
Gün biter.. Günler biter.
Ta gökdelenlerden gümüş zincirli birer sarkaç iner. Tüm şehrin üzerinde mermer tabelalar sallanır.
“Herkes bir engelli adayıdır!”
3 Aralık yaklaşıyor. Sakatlar ve sakat dernekler, sakat şehrin, sakat yollarına düşecek. Şehirliler ellerini ceplerine atıp, üç beş kuruşla onları düştükleri yerden kaldıracak. Tekerlekli sandalyeler dağıtılacak kamyon kamyon. Daha da fazlası için istekler olacak, vaatler okunacak. Yine her köşeye asılan bidonlar içinde, mavi kapaklar toplatılacak şehirlilere. Hem kabaran vicdanına hem de ekolojiye faydası(?) olacak şehirlinin.
Gün biter.. Sakatlar ve şehirliler evine girer. Şehir horlayarak uyur. Sabah olur. Şehir ve şehirliler bütün kemiklerinde ağrılarla uyanır yine.. Yollar, binalar, iş yerleri, köprüler, merdivenler, parklar, pencerelerde derin sızılar duyulur, yaralar kabuk bağlar.
Gün biter.. Günler biter. Sakatlar pencerelerden izlemeye devam eder delik deşik olmuş şehri.
Şehirde kuyular derinleşir, yeni boşluklar oluşur her an..
Dikkat edin, düşerseniz kimse sizi çıkaramaz!!  Çıkarmaz.

27 Şubat 2011 Pazar

Yaşamın Derin Aydınlığına İŞARET Eden Kitap

Size bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Ama bu işi hakkıyla başaramayacağımı bildiğim için şimdiden özür dilerim. Alper Abi'yle ben yaklaşık altı sene önce tanıştım. O benim düşünce ve düşlerime, çok güçlü bir hayat enerjisi ve sevgi bağlarıyla örülmüş bir yuva manzarası hediye etti. Önce Yaradan'a sonra Alper Abi'ye, sonra ailesi ve yakınlarına bu güzellikleri cömertçe gösterdiği için teşekkürlerimi sunuyorum.
isaret-parmagim-alper-kayaBeni mazur görün, çoğu insan gibi melankoliye girmeyeceğim. Alper Abi'nin hayatını işgal eden tüm o yıldırıcı, yoğun fiziksel mücadele ve harabe halindeki manzaradan oluşan devasa resmi kaldırıp, derinlere inmek istiyorum. Çünkü, görüntü neredeyse her zaman aldatır, saklar, tuzağa iter ve bizi esas konudan uzaklaştırır. İlgilenmek istediğim, Alper Abi'nin işaret parmağı değil, işaret ettiği yollardır. O büyük resmin altında kalan dünyaya can veren gözlerindeki gün ışığıdır. Çoğumuzun ufacık dertlerde yıkılıp kaldığı bu hayatta, o bizim karanlık zannettiğimiz yerleri tek tek işleyip, saklı bahçelere dönüştürmüştür. Ve bunlar yetmiyor ona.. Yetmiyor yıkılmamak, tohumlar ekmek, fidanların büyümesini seyretmek, rengarenk, lezzetli bahçelerde gezmek ona yetmiyor. Çünkü, bu güzellikleri etrafıyla paylaşmak istiyor.. Cömertçe.
Ve birer kelebek gönderiyor penceremize konan. Onun gökyüzüne, toprağına, denizlerine, bahçelerine bizi davet eden bir elçi. Yılların biriktirdiği acı tatlı tecrübelerle işlenen bu sayfalarda, hayata dair bir derin bir nefes alıp, yorulanlara, tıkananlara, durup bir tat almak isteyenlere, kısacası herkese..
Hayat enerjisinin bir yudum bal gibi sunulduğu şahane bir kitapla baş başayız. Susalım da.. Böylesine güzel bir yaşam öyküsünü en iyisi siz onun kendi satırlarından okuyun.
Alper KAYA kitabını şu sözlerle özetliyor :
"Bir bilgisayar faresi ve bir tıklama ile birer birer yazılan harfler...Kelimeler tümcelere, tümceler paragraflara, paragraflar sayfalara dönüşüverdi. Bilgisayarda yazı yazabilmek için gereken o tıklamaların tüm fiziksel yükünü, çalışan tek parmağım taşıdı. O benden vazgeçmedi, ben de onu terk etmedim. Bu kitaptaki yazılarım ve yazdığım diğer yazılarımın kahramanı, işte o sol işaret parmağım."
alper-kaya-mutluluk
Söz uçar yazı kalır derler. 2004 yılında 6 hafta yoğun bakım döneminden sonra trakeotomi +Ventilatör ile eve çıktığımda artık bilgisayar klavyesi kullanamadığımı farkettim. 3-4 ay yatağa bağımlı duruma geldim. Sonra Almanya'da babası (2006 yılında rahmetli oldu) ALS hastası olan Tom Weber arkadaşımın OnScreenKeys Sanal klavye ile tanıştım. İlk zamanlarda çok yavaş yazıyordum. Sonra Türk Dil kurumundan bir dostumuzun desteği ile 200.000 kelimeyi klavye programına ekledim. Benim de şu anda kullandığım OnScreenKeys Keyboard programını oluşturduk. Sonra menüleri tümüyle Türkçe yaptık.
Yazı yazacağım aklıma bile gelmezken küçük öyküler yazmaya başladım. İşte "İşaret Parmağım" kitabının çeriğini böylece yazmaya başladım.
Geçen yıl yapılan Engelliler Edebiyat Yarışmasına gönderdiğim birkaç öykü, Öykü dalı Birincisi seçildi.
Ödül Olarak kitabın basımı sağlandı. http://www.kozamdakalmadim.com/
Sanal klavye ile bir kitap yazılabilir mi? Evet, yazılırmış.
Bu kitap 2 anlamda önemli bence.
Tek parmakla, Head-mouse ile veya switch donanımı ile kitap yazılabileceğini anlatıyor.
ALS hastalarının üretebildiğini anlatıyor.
Kitap, Ben Yazarım yayınlarından çıkıyor,  ay sonunda kitapçılarda olacak. Sevgilerimi tazeliyorum.
Dr. Alper Kaya

30 Aralık 2009 Çarşamba

Kimi Kime Karşı Savunuyoruz?

rahatdilenci(Kim kimler üzerinden NE kazanıyor?) Aslında bu yazıda engelliler için yapılan bağış kampanyalarının körüklediği yangınlardan bahsedecektim. İnsanların kolaya kaçıp bir sms atarak destek verdiği bu oluşumların bireysel ve toplumsal hayattaki derin çatlakları nasıl büyütüp, birer uçurum haline getirdiğini yazacaktım. "Düşünün..." diyecektim okuyanlara. "Hayal edin ki nehrin öte tarafındasınız. Kıvırcık kızıl saçlarınız var. Birilerinin, kıvırcık kızıl saçlılar adına nutuklar atıp, bağış topladığını hayal edin. Ömrünüz boyunca gazetelerde, televizyonlarda, panolarda, marketlerde her yerde sizin gibi olanlara dair duygu sömürüsü yapıldığına şahit olduğunuzu varsayın. Saçlarınız yüzünden adeta yardıma muhtaç konumda algılandığınızı düşünün. Üzerinize yığılan etiketleri tasavvur edin..." 
Sorularım vardı sizleri muhasebeye davet eden.. : "Yıllardır -tekerlekli sandalye alalım- denerek ısrarla devam eden kampanyalardaki bağış miktarı toplamda nedir? Bu para kaç sandalye eder? Kaç sandalye alınmıştır? Kaçı verilmiştir? Engellilerin yüzde kaçı tekerlekli sandalye kullanır? Kaç kişinin sandalye ihtiyacı vardır? Hangi şehirlerimizde kaldırımlar, geçitler, ulaşım araçları, sosyal tesisler, okullar, kurumlar ve akla gelebilecek diğer yerlere sandalyeli birinin girmesi serbesttir? Sandalyeler sihirli değilse, nasıl bu engelleri aşacaktır?... "
Lütfen biraz daha zorlayın beyin hücrelerinizi diyecektim. Manşetleri hayal edin. "Kıvırcık kızıl saçlıların da bir yaşam merkezi olsun!"... "Sizin de desteklerinizle onlar için bir kompleks kuracağız!".. Bunu duymak bile sizi şimdiden "komplekse" sokmuyor mu? Nasıl da coşup köpükler saçarak kabarıyor aranızdaki nehir! Değil mi? Hissedebiliyor musunuz sıcağı?
Ama.. Vazgeçtim. Vazgeçtim, çünkü bilip de görmek istemediğim o manzaraya yukarıdan baktım.. Ve nehrin iki yanında gördüm ki, çoğu kişi memnun, oldukları yere kök salmışlar, çoktan orman olmuş her yer. Yangına gagasıyla su taşıyan serçeler de vardı. Ama nafile! Ve kabahatin büyüğü toplumda diyerek sürekli toplumu uyarmak,bilgi vermek de beyhude bir iş.
Sizi Türkiye İstatistik Kurumunun 2002 de yaptığı önemli bir araştırmadan kısacık bir bölümle baş başa bırakıyor ve sesimi biraz kısıyorum..
Özürlülerin Kurum ve Kuruluşlardan Beklentileri (DİE 2002 Araştırması)
engellilerbeklentitablo_die
Araştırma döneminde özürlü olan kişilerin kamu kurum ve kuruluşlardan en önemli beklentilerine ilişkin bilgiler alınmıştır. Bu çalışmaya göre özürlülerin en önemli beklentilerinin parasal katkı (% 61.22) olduğu gözlenmektedir. Parasal katkı yapılmasını isteyen özürlülerin oranı kırda % 68.03 iken kentte % 55.28’dir. Özürlü erkeklerin %59.34’ü, kadınların ise % 63.76’sı kurum ve kuruluşlardan parasal destek istemektedir.
Parasal katkı yapılmasını isteyen özürlülerin kırda daha yüksek olması ve kadınların bu desteği daha çok istemesi kadınların gelirlerinin daha düşük olmasından kaynakladığı söylenebilir. Parasal destek isteyen özürlülerde en yüksek oran % 72.20 ile Karadeniz Bölgesi, en düşük oran ise % 53.76 ile Marmara Bölgesidir.
İş bulunmasına yardım edilmesinin en önemli beklenti olduğunu ifade eden özürlülerin oranı %9.55’dir. Bu beklenti kentte ve erkeklerde daha yüksektir. İş bulmaya yardımcı olma beklentisi erkeklerde % 12.33, kadınlarda %5.78’dir. Bu beklentinin en yüksek olduğu bölge ise Doğu Anadolu Bölgesidir.
En önemli beklentilerin iş bulunmasında yardımcı olunması, eğitim olanaklarının yaratılması ve yasal haklarının savunulması olduğunu ifade edenlerin oranı erkeklerde ve kentte daha yüksektir. En önemli beklentilerinin eğitim olanaklarının yaratılması ve yasal haklarının savunulmasının olduğunu ifade edenlerin oranı en yüksek olarak Marmara Bölgesinde gözlenmektedir.

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Jetonlu ve Kokulu Harikalar Kumpanyası

Birkaç engelliyi bir arada görünce neler hissedersiniz? Hayalinizdeki sakat, özürlü veya engelli imgesi neye benziyor?
elpara
Televizyonlarda, gazetelerde, radyolarda, internette vesaire... Engellilerle ilgili başlayan her konuşmanın sonu nereye varıyor? Bütün o yoğun propagandalardan sonra, artık leb demeden leblebiyi anlayacak konuma mı getirdiler sizi? Evet, tabii ki uyuştu beyniniz, tabii ki bu konuda ustaca yönlendirildiniz! Ve onlar daha anlatmaya bile başlamadan ellerinizi çoktan cebinize atmış oluyorsunuz.
Çünkü dünyanın daha güzel daha eşit olması gerek. Çünkü size işaret edilen bazı kişiler gerçekten yardıma muhtaç durumdalar. Çünkü doğru olan bu. Çünkü...
Peki düşündünüz mü hiç?! tekerlekli sandalye aldığınız o üçbeş kişinin evden çıkıp rahatça nereye gidebileceği sanılıyor? Veya kurulacağı vaad edilen engelli köyleri ne işe yarayacak? Yılda bir balonlar, şekerler ve kameralarla ziyaret mi edilecek? Bu ve daha nice olumsuzlukların arasına ister istemez dahil olmak nasıl bir histir? Verdiğiniz paralar nereye gidiyor diye düşündünüz mü hiç?!
Neden kolayına kaçıyoruz? Aslında ne yapmalıyız? Düşündünüz mü hiç?

Hep aynı şey yapılıyor, yapıldı ve maalesef hep yapılacak! Birileri hep bu insanlar adına para istiyor.. destek istiyor.. İstiyor, istiyor.. Birileri de bu -kutsal- göreve katılarak, kolayına kaçıp, iki tuşa basıp, iki kuruş verip, kabarmış vicdanını rahatlatıyor.

Çok basit iki soru sorsak ne dersiniz cevap olarak? : Hangimiz bir engelliye kızını veya oğlunu tereddüt etmeden verir? Hangimiz onların yaptığı herhangi bir işi değerlendirirken GERÇEKÇİ davranabiliriz? Sıkıca bir düşünün hele.

Açarsın televizyonu sen yine. Ünlü sanatçılar, oyuncular, iş adamları çıkar karşına. Benzer bahanelerle süslenmiş değişik kampanyalar duyarsın! Hadi eller cebe hemen! Korku ve endişen birazdan geçip gidecek. At jetonu ve salıver içinde biriken suçluluk hissini. Elbette bir yerlerde bu kokudan hoşlanan veya buna bağımlı kılınmış özürlüler de vardır. Onların gülen yüzleri ve kahkahaları da tadı tuzu olur bu sofranın. Nerede oldukları pek önemli değil. Nasıl olsa sen o duruma düşmedin, tanrıya şükret!

Ve yine Demokles'in kılıcı gibi tepemizde bir kez daha sallanır o bilindik tehdit : "Herkes birer engelli adayıdır!"

Hepimiz hipnotize olmuşcasına sürükleniriz bu tezgâhın ardı sıra. Karşılaştığımızda kimimiz anlatamıyor ve sızlanıyor, kimimizse dinlemiyor, duymuyor ve hızlanıyoruz. "uzun ince bir yolda!".

26 Kasım 2008 Çarşamba

3 Aralık Dünya Sakatlanma Günü

sakatlanmak
3 Aralık Engelliler Günü’nün Tarihçesi : 1992 yılında Birleşmiş Milletler aldığı bir kararla, 3 Aralık gününü "Uluslararası Engelliler Günü" olarak ilan etti. Bu kararın ardından BM İnsan Hakları Komisyonu 5 Mart 1993 tarihli ve 1993/29 sayılı bildirisi ile üye ülkelerce 3 Aralık gününün "engellilerin topluma kazandırılması ve insan haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması" amacıyla tanınmasını istedi. Ve o günden beri, 3 Aralık "engelliler günü" olarak bilinmektedir.Daha sağlıklı bir toplum ve daha adil bir düzen sahibi olma yolunda; Her 3 Aralık’ta sakatları anmak mı daha faydalıdır, yoksa bir günlüğüne de olsa sakatlanmak mı?
Bu soruyu şimdilik bir yana koyalım. Çünkü çoğu kişinin 3 Aralık Engelliler Günü’nden veya o gün hangi etkinliklerin yapıldığından haberi yok. Herkesin bu günü önceden bilip, odaklanması doğru olur mu olmaz mı ayrı bir konu. Peki, konuyla ilgili olanlara ve biraz olsun bilenlere soralım: Türkiye’de her yıl 3 Aralık’ta neler yapılır?
  • Bazı engelliler yılın diğer 364 günü dört duvar arasında hapismiş gibi, 3 Aralık günü sokaklara çıkıp, yürüyüşler mi yaparlar? Hatta bu günü kendilerine ait bir bayrammış gibi kutlayıp, halaylar çekip, onlar için düzenlenen eğlencelere mi katılırlar? ( Aslında abartı değil bu ifade, çünkü gerçekten de başta mimari aksaklıklar olmak üzere birçok sebepten ötürü hiç toplum içine çıkamayan kişi sayısı çoktur. Bu açıdan bakınca az evvel alaycı şekilde yazdığım etkinlikler, maalesef bir ihtiyaç haline dönüşür. )
  • Engelliler basın yayın haberlerinde birkaç gün çok daha yoğun olarak işlenir. Peki yayın dünyasının engelli kişiyi topluma sunuş şekli doğru mudur? Engellilik konusunda bilinçlenme uğruna somut faydalar vermişler midir? Ön yargıları azaltan tarzda haberler mi hazırlıyorlar, yoksa duygu sömürüsünün ön planda olduğu müzik veya ifadeler mi kullanıyorlar? ( Edison’un adı geçen bir kısa ders vardır. Ampulü icat etmeden önce sayısız hatalı sonuçla karşılaştığı söylenir. Aslında ampulü bulan Edison değil, Edison'un şirketindeki Slav asıllı bir bilim adamıdır. Neyse, umulur ki, basın yayın sorumluları da deneme yanılma yöntemiyle doğruyu bulurlar. Doğruyu bulmaya niyetleri yoksa da, en azından toplum tersten eğitilerek, önce tüm yanlışları öğrenip, uzun süre sonra başka bir seçenek kalmayınca da, işin doğrusunu kendiliğinden bulur. )
  • Birtakım yetkililer engellilerin varlığını hatırlayarak kürsüye çıkıp “-acağız … -eceğiz.. –caktır.. –cektir…” vb şeklinde son bulan cümleler kurarak vaatlerde bulunur. Bunların kaçta kaçı somut hedefleri olan gerçekçi çalışmalardır? ( Yoksa diğer 364 gün evde yattığı sanılan engellilerin tekrar evlerine dönüp, rahat ve huzurlu şekilde uyuması için anlatılan masallar mıdır? )
  • Bağış toplayanlar için her 3 Aralık bulunmaz bir nimettir. Engellilerin hepsi tekerlekli sandalye mi kullanır ki, kampanyaların çoğunda tekerlekli sandalye alınması gerektiğinden söz edilir? ( gerçekten de sandalyeye ihtiyaç var mıdır acaba? ) Toplanan bağışlar doğru şekilde mi harcanır? Engelliler adına bağış toplamak engellilerin konumunu nereye getirir?
  • … Başka neler yapılır ki her 3 Aralık’ta?
Bu konu irdeledikçe yeni açılımlar oluşur, uzar, uzar. Biz bu yazıya başlık olan esas soruya dönelim..:
Her 3 Aralık’ta sakatları anmak mı daha faydalıdır, yoksa bir günlüğüne de olsa sakatlanmak mı?
Şu ana dek 3 Aralık'ta yapılmış etkinliklerin genellikle engellileri anmak, hatırlatmak temelinde kurgulandığını gördüm. Ve bunun pek de başarılı olmadığı herkesçe bilinen bir durum. O nedenle biraz uçuk bir fikir olan ikinci şıkkın denenmesine dair hayaller kurdum.
Diyorum ki, 3 Aralık'ın adı, SAKATLANMA GÜNÜ olsa. O gün her katılımcı için bir fiziksel engel seçilip, bütün gününü o şekilde yaşasa. Tabi ki bu etkinliğin bir eğlenceye dönüp, engelli olma hali ve engellilerle dalga geçilecek olmak iddiası veya ihtimali vardır. Ama bence en kötü ihtimal olan böylesi bir etki bile, toplum içinde engellilere dair faydalı açılımlar yaratan yeni düşünce fırtınalarına sebep olacaktır.
Televizyon için BBG tarzında bir program tasarlanabilir. Yarışmacılara birer engel seçilip, birkaç gün boyunca günlük ve sosyal yaşamı kamerayla kaydedilerek bu yeni haline uyumu, çeşitli konulardaki mücadelesi ve başarısına göre seyirciler tarafından puan verilebilir.
Yapılabilecek çok değişik faaliyetler var tabii ki. Şimdi gelin, 3 Aralık için birkaç gönüllü seçelim. Ve onlara karşılaşacakları bazı koşulları ve görevler tanımlayalım :
İyi çalışmalar Ali Bey. Bu 3 Aralık'taki etkinliklere sizin 10 yaşındaki oğlunuz Mert gönüllü oldu. Annesi Nermin Hanım'ın yardım ve gözetiminde bir gün geçirecek. Ali Bey, eşinizden sizin şehir planlaması konusunda bir uzman olduğunuzu duyduk. Ayrıca yaklaşan belediye seçimleri dolayısıyla yenilenmekte olan kaldırım, geçit, yol vb yapılanma üzerinde yoğunlaştığınızı biliyoruz. Mert'în okulu da bu belediye sınırlarında bulunuyor. Mert o gün için iki bacağına ortez takacak. Bilek ve dizlerini bükmek zorlaşacağı için, iki adet baston kullanacak. Bakalım yenilenen kaldırımlar, yollar, geçit ve merdivenleri kullanıp okula gitmesi ne kadar sürecek? Meraklanmayın, çünkü Sayın Nermin Hanım bütün gün Mert ile beraber olacaktır. Sevgili Mert'in çok çok sevdiği sınıf arkadaşı Ece de sağ bacağı kısa olduğu için bir baston kullanıyormuş. Gerçekten Mert'in çocuk yaşına rağmen, herkesçe saygı duyulacak bir davranış bu. Kolay gelsin size Ece ve Mert! Sevgiler..
Füsun Hanım merhaba. Geçen gün arkadaşlarınızla sohbet ederken bir kelime çıkmıştı ağzınızdan. Hani birinin aptalca davranışlarını falan anlatıyordunuz. spastik demiştiniz ona bir cümlede. Hemen sonra oradaki bir arkadaşınızca uyarılmışsınız. Hadi gelin, bir günlüğüne tecrübe edelim. Spastik olmak nasıl bir halmiş, neye benziyormuş, çok çok az da olsa bir fikriniz olsun. Bunu deneyimleme işi oldukça zor olacak. Çünkü vücudunuzdaki istemli kaslarınızı kontrol etmenizi zorlaştırmamız gerek. Bunu nasıl yaparız bilemiyorum. Boyun, yüz, kol, el, parmak, bacak kaslarınızda, özellikle heyecanlanınca şiddeti artan kasılma ve titremeler oluşturacak hafif elektrotlar konulabilir mesela. Bu şekilde arkadaş grubunuzla bir gün geçirin. Size isyan eden bu bedenle sosyal bir etkinliğe katılın, yemeğe gidin, eğlenmeye çalışın. Sakın bunu kendinize bir ceza olarak algılamayın. Hoş, zaten gönüllü olarak katıldınız. Ha bu arada, sakın gülümsemeyi unutmayın, çünkü spastik rahatsızlığı olanlar belki de en içten en doğal gülüşe sahip olan kişilerdendir.. Gülümseyin zorluklara!
Sayın Ece Hanım. Çok büyük bir şirkette iyi bir konumda çalıştığınızı biliyoruz. Eviniz işe çok uzak değil. Tramvaya binip 3 durak sonra vapurla karşıya geçer geçmez sadece dört dakikalık bir yürüyüş mesafeniz var. Sizinle aynı kurumda çalışan Yüksek Mühendis Dilek Hanım'ı bilirsiniz. İşte onun bir tekerlekli sandalyesini bir günlüğüne siz alacaksınız. Ve tekerlekli sandalye kullanarak evinizden çıkıp işe gelecek, tüm gün sandalyede çalışarak tekrar aynı şekilde eve döneceksiniz. Hadi kolay gelsin size, zira işiniz gerçekten çok zor. Etraftakilerden yardım talep etmeniz tabi ki mümkün. Yolunuz uzun olmasa da, aşmanız gereken engelleri fark edince ruh haliniz değişecektir, ciddi sıkıntılara hazır olun.
Sevgili Hakan. Bu hafta sonu kız arkadaşınla buluşacaksın değil mi? İşte sana bir öneri.. Evden çıkmadan evvel kulaklarına pamuk veya benzer bir şey tıka. Bunu öyle bir şekilde yap ki, hemen hiç bir sesi duyman mümkün olmasın. Bu halde kız arkadaşına kadar ulaşabilecek misin acaba? Hadi ulaştın diyelim, bütün gün onun sesini duymadan nasıl iletişim kurabileceksin? Bunun planlarını yapmalısın yola çıkmadan önce.. Aslında, senin tüm gün hiç konuşmaman da gerekiyor. Çünkü işitme engellilerin çoğu aynı zamanda dilsizdirler. Bu arada, kız arkadaşına 3 Aralık'ta yapacağın bu denemeden bahsetmen gerekiyor. Aksi halde ilişkiniz ciddi derecede sarsılabilir, bizden söylemesi.
Daha birçok kişi ve olaya dair misaller verebilirim ama gerek yok, sanırım ana fikri anlatabilmişimdir.
Bu yazı okuyanlarda bir empati yaratmak amacıyla yazılmadı. Çünkü engelli birine yönelik empati kurmak pek mümkün değildir. "Ateş düştüğü yeri yakar". Fiziksel engeli olmayıp da bu uğurda emek ve vakit harcayanların kendi hayatını biraz araştırın, göreceksiniz. Hemen hepsinin ailesinden bir üye veya yakınında olan birileri engellidir.
Bu yazdıklarım sağlıklı kişilere yönelik psikolojik bir baskı veya tehdit de değildir.
Kimsenin vicdani duygularını kabartmaya da niyetim yok. Sakın ola ki bu yazıdan etkilenip bir yerlere bağış falan yapmayın!
3 Aralık Engelliler Günü' ne dair söz ve sohbetlere bir başka tat katmak istedim. Dilerim yüzünüzü ekşitmemişimdir. Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkürler... Çünkü yazılanlara okundukça can gelir, okunmayan harfler ölür gider.
Tekrar ediyorum, ne olur bu yazıdan etkilenip hiç bir yere bağış yapmayın! 3 Aralık'ın DİLENCİLER Bayramı haline gelmesine katkım olmasını asla istemem.
26 Kasım 2008
Uyarı : Bu yazıda ismi geçen kişiler hayal ürünüdür. Ve 3 Aralık için önerilen tüm etkinlik ve davranışlar sadece birer kurgudur. Evde veya başka bir yerde kendi başınıza denemeye kalkmayın. Aksi halde doğabilecek olan, doğrudan veya dolaylı hasar ve kayıplardan sorumlu değilim.

20 Ekim 2008 Pazartesi

Ötekiler Birbirine Benzer Hep

Çünkü onlar ötededir. Zihnimizin ta uzak köşelerinde, belli belirsiz yüzleri olan, bazen yüzleri bile olmayan bulanık bir kalabalıktır. Onlar; Onlardır işte, ne bizden ne sizdendirler.
not_different_by_ruvskBazen gerçekten de ötededirler. İstesek de aralarında olamayız. Çok uzaklarda yaşarlar, birbirine benzer hep onlar. Japonlardır hep çekik gözlü kısa boylu, veya Afrikalı zencilerdir kapkara tenli ve koca dudaklı. Dünyanın öte ucunda yaşarlar onlar. Onların hakkında atıp tutmak da kolaydır.
Kimileri çok yakınımızdadır. Yollarda, çarşıda, pazarda, işte veya okulda.. Her yerdedirler. Onların hakkında atıp tutmak ise cesaret ister bazen. Çünkü eğer kalabalıklarsa, sonuç bizim için çok fenadır, hatta öldürülebiliriz bile. Ya Galatasaraylıdırlar ya Beşiktaş ya Fener veya başka renklerde bir takımın taraftarıdırlar. Hani, uğruna  tartışmalar veya kavgalar edecek kadar fanatik olmasak bile, ara sıra sırf eğlence için onlarla dalga geçeriz.
Yine yakınımızda, aramızda olan kimileri vardır ki, onlarla açıkça dalga geçersek eğer, genellikle hem sizler hem bizler tarafından yadırganırız. Ama yine de bazılarımız zayıf karakterimizden ötürü, onları dolaylı yollardan aşağılamaktan haz duyarız. Çünkü bariz şekilde kendimizden zayıf olduğunu "sandığımız" birini bulmak öyle kolay değildir. Zayıf karakterlilerimiz bir yana, çoğumuz en azından etrafa uyup, onları adam yerine koymayız. Onlara ne iş veririz, ne oğlumuza eş olsun isteriz, ne de aramıza girmeleri için somut çözümler üretiriz. Ya felçlidirler, ya kör, ya topal. Hepsi de sakattır sonuçta, yahut engelli! Ne fark eder ki bu tanımlar onlar için? Sizler de, bizler de çoğu zaman onlara acımaktan öteye geçemeyiz.
Kimilerini ya biz öteleriz, ya onlar incinip uzaklaşırlar. Çoğumuzun onlara acımaya bile vakti yoktur. İşimiz, gücümüz, çoluk çocuk veya eşimiz ön plandadır. Evet! Onlar bizim varlık sebebimizdir. Onlar inşa etmiştir sahip olduğumuz her şeyin temelini. Ama ne yazıktır ki tüm o duygular, düşünceler ve sorumluluklar ardarda bir ip gibi dizilen sözlerimizde asılı kalır. Ara sıra karardıkça çıkarır, konuşur konuşur asarız balkonumuzdaki iplere bu bembeyaz, tertemiz öyküleri. Birbirimize tertemiz çamaşırları göstererek avunuruz. Onlar anamız, babamız, nine veya dedelerimizdir. İhtiyarlamışlardır hepsi de artık. Ve geçer gider önümüzden ömrümüz. Bakakalırız ardında hatıraların.. Şaşkın, pişman ve perişan. 
Zaman her düğümü çözer. Akar gideriz "o bilmediğimiz" girdabın ortasına doğru. Sen, ben, o, biz, siz ve onlar.. Ve ötekiler.
Aslında öteDEkiler bilirler birbirine benzediğini her şeyin. 
Yüksek ön yargılarımızı aşıp, ötedekilere dahil olmak kadar zor olan başka ne var ki bu hayatta demez miyiz o zaman?
O nedenle, bir zıplarız, belki iki zıplarız ve yine deriz ki:
"Ötekiler Birbirine Benzer!"

7 Nisan 2008 Pazartesi

23 Nisan Bütün Çocukların Bayramıdır!

23nisan"Engelli Çocukların da 23 NİSAN'ı Yaşamaya Hakkı Olmalı, Onlar da Cumhuriyetin Çocukları" ifadesi ve benzer ifadeler baştan kaybedilmiş bir psikolojiyi yansıtıyor ve topluma zarar veren yanlış algıyı körüklüyor.

Bu gibi sloganlarda kullanılan "DE - DA" ekleri, engellilerin haklarını adeta sonradan eklenmişcesine tanımlıyor. 

Bu mantığın vardığı son nokta şudur : "Biz insanız, engelliler DE insan". Ki zaten bu cümle dahi kimilerince aynen kullanılmıştır. 

Peki buradaki "Biz" kim?

Bu sloganları yaratanlara soruyorum: "Dediğinize bakarsak, sadece sağlamlar mı -Biz- oluyor?"

Hadi bazı dernek, vakıf vb. gruplar sakatlığı ve sakatları sermaye ederek kazanabiliyor. Ya bu sloganlara eşlik eden diğerleri? Böyle davranarak, engelliler ve toplum arasındaki ayrımcılığı körüklediğinizin farkında mısınız?

Ne yazık ki değilsiniz! Sadece iki harfin bile her şeyi değiştirebildiğinin farkında değilsiniz!

"23 Nisan Bütün Çocukların Bayramıdır!"